Lizbon Gezi Rehberi: Gezilecek Yerler ve Mekan Keşifleri
Uzun yıllardır Portekiz’e gitmeyi çok istiyordum. Şeytanın bacağını 2022 yılının Nisan ayında, Trieste’de öğrenci olduğum dönemde Paskalya tatilinde kırdım. 4 ay önceden tüm ulaşım biletlerimi, konaklamalarımı ve programımı organize ettim. Ardından 1 haftalık Portekiz seyahatime gün saymaya başladım. Lizbon ve çevresinde 4 gün, Porto’da ise 2 gün geçirdim. Güneş, bolca uyku, yeni arkadaşlar, denizden babam çıksa yerimler, leziz peynirler, eşsiz zeytinler, plansızca gezmek, epey yürümek… Havasından mı suyundan mı, okyanustan esen rüzgarından mı bilmem, bir başka mutluydum Portekiz’de geçirdiğim bir haftada. Ne iyi geldi upuzun bir kışın ardından güneşin iliklerimi ısıtması yeniden. Huzurlarınızda Portekiz yazı dizimin ilk yazısı, Lizbon gezi rehberi!
Lizbon’a Nasıl Gidilir? Lizbon’a Uçak Bileti Fiyatları
Lizbon’da bir tane havaalanı bulunuyor. Portekiz, Avrupa’nın en batısında bulunduğu için Türkiye dahil birçok ülkeye epey uzak. Haliyle uçak biletleri daha pahalı. Lizbon’a İstanbul’dan THY’nin direkt uçuşları var. Ben Milano’dan EasyJet ile uçtum, biletimi 4 ay öncesinden aldım ancak Paskalya zamanı olduğu için fiyatlar yüksekti. 1 hafta gittiğim için bagaj da almam gerekiyordu… Sonuç olarak çok bütçe dostu olduğunu söyleyemeyeceğim.
Lizbon’da Konaklama
Yalnız seyahat ettiğimde hep hostelde konaklamayı tercih ediyorum. Hem hesaplı oluyor hem de yeni insanlarla tanışıyorum. Lizbon’da farkında olmadan harika bir hostel tercihi yapmışım; We Love F Tourists. Bu zamana kadarki en iyi check-in deneyimimdi. Odalar gayet temizdi, çalışanlar çok yardımsever ve konumu da harikaydı. Hostelin terasındaki ortak alanda her akşam farklı bir yeme içme etkinliği oluyor, böylece yeni insanlarla tanışabiliyorsunuz. Tapas gecesi, pub crawl ve Fado etkinliklerine katıldım. Tanıştığım insanlarla çok güzel vakit geçirdik, hatta Digby ile aynı zamanda Porto’daydık ve orada da beraber vakit geçirdik. We Love F Tourists konaklama için kesin tavsiye!
Lizbon Pahalı Mı?
Lizbon, seyahat ettiğim en ucuz Avrupa şehirlerinden. Tabii her şeyin pahalısını ve daha yüksek kalitelisini bulmak da mümkün… Barda ayaküstü kahve 1 eurodan ucuz, Pastel de Nata ortalama 1.5 euro, bir kadeh şarap(kadehi ağzına kadar dolduruyorlar gerçekten) 2-2.5 euro. Yemek için çok ucuzdan çok pahalıya geniş bir seçenek yelpazesi var. Ama bütçe dostu bir şehir olduğunu söyleyebilirim.
Lizbon Gezilecek Yerler
Lizbon büyük ve bol yokuşlu bir şehir. Benim gibi şehri yürüyerek keşfetmeyi sevenlerdenseniz, rahat bir ayakkabı giydiğinize emin olun. Ben yürüme performansımın yüksekliği ile bilinirim. Ancak ilk günden sonra gün içinde hostele dönüp ayaklarımı dinlendirdim. Lizbon yokuşları bir başka!
Alfama
Lizbon’daki favori bölgem Alfama oldu. Burası Portekiz denince gözümde canlanan her şeydi. Yokuşlar, sarı tramvaylar, tuktuklar, seyir noktaları, küçük evler, balkona asılmış çamaşırlar, dar sokaklar ve pastanelerden yükselen pastel de nata kokuları.
Alfama için verilecek en iyi tavsiye sokaklarda kendinizi kaybetmek. Ama siz Lizbon Katedrali’ni, Miradouro de Santa Luzia’yı, Mercado de Santa Clara’yı(cumartesi ve salı günleri açık bir antika pazarı) ve Miradouro da Senhora do Monte’yi görmeden dönmeyin! Ben her yere yürüdüm ama tramvaya ve kalabalık olmasın derseniz ve bütçe ayırmak isterseniz tuktuka binmek de keyifli olacaktır.
Alfama bölgesinde hem kahvaltı yaptım hem de akşam yemeği yedim. Kahvaltı için aklımda Dear Breakfast olsa da, önünde çok sıra olduğu için rastgele bir yere oturdum. Popüler yerler boşuna popüler olmuyor, çünkü benim rastgele oturduğum Break Se eh işteydi. Plansızca bir yere oturduğumda bazen beni olumlu anlamda şaşırtıyor ama çoğu zaman da idare eder oluyor. Akşam yemeği için gündüz gezerken gözüme kestirdiğim Rio Coura’ya gittim. 18:30 gibi gittiğim için benden başka kimse yoktu. Akdeniz ülkelerinde akşam yemeği saati benim alışkanlıklarıma çok ters… Lezzetli bir sebze çorbası yanına güzel bir bacalhau söyledim. Bacalhau, morina balığıymış ve Portekiz’de çok yaygın. Özellikle kızarmış olanı her köşe başında. Şu an ismini hatırlamadığım bir peynir sipariş ettim, zeytin ikram ettiler. Portekiz’in en güzel yanı ise bir kadeh şarap istediğinizde kadehi ağzına kadar doldurmaları. Hem de gayet makul fiyatlara. Akşam yemeğimden ve Alfama’dan mutlu ayrıldım.
Bairro Alto& Chiado
Lizbon’da mutlaka gitmeniz gereken diğer iki bölge Bairro Alto ve Chiado. Parça Luís de Camões’i başlangıç noktası alabilirsiniz. Chiado alışveriş için ideal, Bairro Alto ise gece hayatı. Lizbon günlerim boyunca bu civarda tramvaylı ve bol yokuşlu sokaklarda kaybolup bol bol fotoğraf çektim. Burada sokaklar deniz manzaralı olduğu için bir başka güzeldi.
Lizbon’da ve aslında Portekiz’de birçok şubesi olan Manteigaria benim pastel de nata için favori noktam oldu. Parça Luís de Camões’deki şubesinde yedim ve çok beğendim. Lizbon’daki iki akşamımda gece dışarı çıktığımızda Bairro Alto’ya gittik. Birinde hostelin organizasyonu ile Fado dinlemeye gittik(mekanın ismini hatırlamıyorum maalesef) diğerinde ise Alface Hall’a gittik. Buraların gece hali bana eski Asmalımescit’i hatırlattı, güzeldi.
São Nicolau
Parça do Comercio’dan başlayıp Praça dos Restauradores’e uzanan bölge. Hostelim de buradaydı ve konsept mağazalarla dolu olduğundan en çok buralarda vakit geçirdim.
Hostelimin bulunduğu sokağın hemen köşesindeki Copenhagen Coffee Lab-Baixa, sabahları yükselen taze ekmek ve kruvasan kokularıyla ve tazecik kahvesiyle gönlümü çaldı. Nicolau‘da hızlı bir kahve içtim. Ginjinha sem Rival‘de Portekiz’in meşhur vişne likörünün tadına baktım ve bayıldım! Bir Lizbon klasiği olarak Fábrica da Nata – Pastéis de Nata‘da enfes bir tadım yaptım.
São Paulo
Lizbon’daki son günümde vaktimi bu civarda geçirdim. Açıkçası şehrin her yerini gezmiştim ve az yürüyerek sakin bir gün geçirmek istiyordum. Gerçi öyle olmadı çünkü ilerleyen saatlerde kendimi Real Principe’de buldum.
Dear Breakfast’ın bu civardaki bir şubesine kahvaltıya gittim. Poşe yumurtalı avokado tostum ve filtre kahvem ile güzel bir kahvaltı yaptım. Sokaklarda rastgele yürürken Miradouro de Santa Catarina’da durup İstanbul’u andıran Lizbon manzarasını içime çektim. Time Out Market’i ziyaret ettim. Burası dünyada başka şubeleri de bulunan, şehrin kendine has lezzetlerini ve kaliteli restaurantlarını bir avm’nin yemek katı gibi bir arada toplayan bir konsept. Açıkçası bana çok kalabalık, havasız ve gürültülü geldi. Öğlen yemeğimi 100 Montaditos’ta yedim. Burası düşük bütçeli bir Latin fast food zinciri. Hesaplı şekilde karnınızı doyurmak isterseniz kesinlikle tavsiye ederim. Karnımı doyurduktan sonra Lizbonlular’a ayak uydurarak Jardim Dom Luis’te kendimi çimlere bıraktım. Güneşin altında biraz kestirmişim.
Cascais yönüne giden trenlerin kalktığı Cais do Sodre istasyonu da burada bulunuyor.
Real Principe
Gelelim şehrin tepelerine. Son günümde ziyaret ettiğim bir diğer bölge de burasıydı. Real Principe’ye baya ısındı içim, Lizbon’da yaşasam sık sık gelirdim bence.
Miradouro de São Pedro de Alcântara’ya mutlaka gidin. Hatta vaktiniz bolsa standlardan yiyecek içecek bir şeyler alıp atmosferin tadını çıkarın. Bahçenin hemen yanında bulunan ironik tramvay Elevador Da Glória’yı fotoğraflayın. Çok önerilen Peru restoranı A Cevicheria bana pahalı geldiği için gitmedim ama ceviche burada yenir diyorlar. Ben bu bölgede sadece ayaküstü bir espresso içtim, bunun dışında sokaklarda bol bol fotoğraf çektim.
Belem
Lizbon’dan Cascais’a giden yolda bulunan Belem, Portekiz’in denizcilik tarihini yansıtan simgeler ve büyüleyici manastıra ev sahipliği yapıyor. Aynı zamanda bizim pastel de nata dediğimiz tatlı burada doğmuş ve orijinal adı Belem turtası. Yarım günümü buraya ayırdım. Cais do Sodre’den bineceğiniz Cascais treni ile gelebilirsiniz. Ben yol üstünde LX Factory’de inip buradan otobüsle geçtim.
Belem Kulesi, Keşifler Anıtı ve Jerónimos Manastırı kesinlikle görmeye değen yerler. Manastır gotik mimari ürünü, içine girmediğime pişman oldum… Keşifler Anıtı’ndan köprü manzarası aynı Bebek sahili gibiydi. Belem’e gelmişken başka şubesi olmayan meşhur Pastéis de Belém‘den turta kapmayı unutmayın. İçerisi çok büyük ama o kadar kalabalık ki masada yemek için epey sıra beklemeniz gerekiyor. Ben al-götür alıp parkta yedim, tuvaleti kullanmak bahanesiyle içeriyi de gezdim; müze gibi!
LX Factory
Ponte 25 de Abril’in ayağındaki eski bir fabrikanın bir yaşam alanı konseptine dönüştürülmesi ile oluşmuş LX Factory. Tasarım dükkanları, restoranlar, kafeler, açık hava pazarı ve hostele ev sahipliği yapıyor. Duvarlarını ise graffitiler süslüyor. Burada çok vakit harcamadım, meşhur Ler Devagar kitapçısını görmekti hedefim. Vaktiniz kısıtlıysa Lizbon planlarınızdan çıkarabilirsiniz bence.
LX Factory’e giden yolda A Padaria Libanesa‘ya da gittim. Simit sattıklarını görünce gitmem şart olmuştu. Çünkü Portekiz seyahatimi gerçekleştirdiğim zaman Trieste’de yaşıyordum ve simite büyük özlem duyuyordum. Tabii ki buranın simiti bizimkinin yanından geçemez ama eşlikçisi peynir ile fena bir kahvaltı olmadı bana.
Lizbon gezi rehberi böyleydi. Lizbon’un serin ve sakin sabahlarına uyanmak, akşamları müzik sesleri yükselen sokaklarında dolanmak, bir köşeyi dönüp karşıma çıkan denize açılan sokakta İstanbul’da hissetmek ve çıtır pastel de nataya doymak unutulmazdı.
Portekiz yazı dizisi Porto, Sintra, Cascais ve Capo de Roca ile devam edecek.
Akdeniz kültürünü seviyorsanız Sicilya‘yı da seyahat planlarınıza eklemeyi unutmayın.