#postcardsfromitaly

Procida Adası : Bir Güney İtalya Klasiği

2017 yılında Napoli’de geçirdiğim son yazın sonuna gelirken, şehirde özleyeceğim yerlerde son turları mı atsam yoksa daha önce gidemediğim yerlere mi gitsem derken her günüm birbirinden güzel keşiflerle geçiyordu. Güney İtalya’nın son keşfi, Napoli Körfezi’ne dizilmiş, şehre bir feribot uzaklıkta üç güzel adadan biri olan Procida Adası’na oldu. Diğer iki adadan biri olan Capri, ünlülerin ve yabancıların uğrak tatil noktası iken Ischia, genellikle Napolitanlar tarafından tercih ediliyor. Procida Adası ise bu üç adanın en küçüğü, en keşfedilmemişi ve rengarenk evlerin olduğu limanı ile ikonik İtalya resimlerinin ev sahibi.

Procida’nın ünlü limanı

Şimdi dönüp baktığımda, Procida’da neden bu kadar az fotoğraf çekmişim diyorum. Ama biliyorum ki o gün adaya giderken aklımda sadece yürümek ve yüzmek vardı. Zaten Procida Adası, size uzun yapılacaklar listesi ve turistik etkinlikler sunmuyor. Güzelliği de tam burada başlıyor. Yokuşlu ara sokaklarında yürüyüp, renkli evlerini fotoğraflamak ve bir kahve eşliğinde hiçbir şey yapmamanın tadını çıkarmak bu adanın olayı.

Procida’nın vespaları.

Pozzuoli’den bindiğim feribot ile 35-40 dakika sonra Procida limanındayım. Dönüş biletimi almıyorum, bugün kendimi zamanın akışına bırakacağım. Liman boyu dizilmiş mağazalara girip çıkıyorum, sonrasında bir sağ yapıp adanın içine karışıyorum. Yollar yokuş, engebeli ama adanın öbür cephesine geçtiğimde göreceğim manzaraya değecek. Yol üstünde birkaç kilise görüyorum, biliyorum vardır bir ismi ama bugün önemi yok.

Procida’ya yaklaşırken
Feribottan indiğim liman

Ayağımdaki plaj terlikleri ve içimdeki bikini yürümek için pek konforlu sayılmaz. Neyse ki 15-20 dakika sonra Marina di Corricella’ya ulaşıyorum. Zaten burası bir yana, adanın kalanı bir yana. Limanı tamamen görebilmek için Castello D’Avanos’un bulunduğu manzara tepesine çıkıyorum. Adanın en kalabalık yeri burası. Arkamı dönüp limana bakınca anlıyorum, hayattaki o anlardan biriydi; hep fotoğraflarına bakıp gitme hayali kurduğun bir yeri gözlerinle canlı canlı gördüğünde yaşadığın mutluluğun anı. Paha biçilemez.

İşte o an!

Limandaki evler sarı, pembe ve mavinin pastel tonlarına boyanmış, balkonlarında çamaşırlar asılı, denizde irili ufaklı tekneler, evlerin arasından yükselen bir kilise. Fotoğraf çekip, biraz oturuyorum limana karşı. Bu adanın turistik olmamasının en güzel yanı, manzaraya karşı bir kahve yudumlamak için normalin 2-3 katı para vereceğiniz kafelerin olmaması. Manzara tepesinden ayrılıp limana iniyorum, biraz da manzaranın bir parçası oluyorum.

Yavaştan bölgeden ayrılıyorum, hava sıcak. Kendimi adanın serin sularına bırakmak için şimdi ismini hatırlamadığım bir plaja gidiyorum. Burada deniz muhteşem değil, ama sorun da değil. Biraz yüzüp plajda dinlendikten sonra yürümeye devam ediyorum adada. Yol üstünde, adını sevdiğim için Cafe Flamingo’ya oturuyorum. Güney İtalya’nın en güzel yanı, aperitivo için saat ayırt etmemeleri. Soğuk bir içecek söylüyorum, yanında donatıyorlar sofrayı. 🙂

Cafe Flamingo

Enerjimi toplayıp günün başladığı yere doğru dönüşe geçiyorum. Pozzuoli’ye bir bilet alıp, feribot saatine kadar bir kahve içebileceğim bir yer bakıyorum. Yol üstünde bir kartpostal kaptım koleksiyonuma, Bar Dal Cavaliere’de bir cappuccino içiyorum.

Feribota bindiğimde saçlarım tuzlu, üstümdekiler hafif nemliydi. Güneşten yanmışım iyice. Procida Adası’nı geride bırakıp şehrime dönerken, İtalya’da nereye gidersem gideyim hayran kalacağıma bir kez daha kanaat getirdim.

La vita e bella!

İtalya seyahatlerimi Instagram’da #elicetravelsitaly etiketinden takip edebilirsiniz.

Bu sitede İtalya’nın yeri neden ayrı? Cevabı burada.

Napoli’ye gelmişken bir kahve içmeden önce Napoli kahve kültürü!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir