Seyahatlerim,  Slovenya

Bled Gezi Rehberi : Slovenya’da Küçük Bir Cennet

2 günlük mini Slovenya gezimin bir gününü Bled’e ayırdım. Ljubljana’dan merkez tren istasyonunun önünden sabah 09:30’da bindiğim otobüs ile 1 saat sonra Bled’e varmıştım. Tren tercih etmeme sebebim, Bled’de tren istasyonunun göle uzak olmasıydı. Otobüsün sizi indirdiği yerden 3-4 dakika içinde göle ulaşıyorsunuz. Bled Gölü, Avrupa’nın en romantik yerlerinden biri olarak kabul ediliyor. Çiftlerin balayı ya da romantik kaçamaklar için uğrak destinasyonu olmuş durumda. Bu yüzden konaklama ve yeme-içme fiyatları da yüksek. Ben Bled’e günübirlik gittim ve bence yeterliydi.

Bled’e giden güzel manzaralı yollar

Ljubljana biletimi alırken hayalim Bled Gölü’nü karlar altında görmekti ama ne yazık ki ben gittiğimde güneşli ve çok soğuk bir hava vardı. Yine de Bled’i berrak bir gökyüzü altında görmek çok güzeldi. Julian Alpleri’nin zirvesinde kar vardı, dağların eteğindeki irili ufaklı yerleşimler bana Almanya’nın Bavyera bölgesini anımsatıyordu, kalabalık değildi ve her şey çok sakindi.

Böyle bir fotoğrafları olduğunu bilseler keşke 🙂
Julian Alps

Bled Kalesi (Bled Castle/ Blejski grad)

Göle gidince ilk iş kaleye tırmanmaya karar verdim ki günün başında enerjim tam iken bunu yapmak doğru bir kararmış. 15 dakika boyunca oldukça dik bir yamaca tırmanıyorsunuz. En güzel manzara, en zorlu tırmanıştan sonra gelir diye boşuna dememişler, Bled Kalesi’nden Alpler’in arasında kalmış Bled Gölü ve ortasındaki minik ada çok güzel gözüküyordu…

Kale oldukça dik bir yamaçta
Kaleden manzara.

Kaleye giriş 11 euro(fazlasıyla pahalı!), içeride güzel manzaralar izlemek dışında yapacak pek bir şey yok açıkçası. Ama böyle yazdığıma bakmayın, kalede 1 saate yakın vakit geçirmişim. Özellikle göldeki adayı tam tepeden görebileceğiniz noktadan manzarayı izlemek çok huzur vericiydi. Hediyelik bir şey aldım, bol bol fotoğraf çektim ve tırmanışın yorgunluğunu unutup keyifle inişe geçtim.

Bled Gölü

Göl seviyesine indikten sonra gölün etrafında yürümeye başladım. Hava erken kararmasaydı yani en azından 1 saatim daha olsaydı gölü tamamen turlamak isterdim, içimde kaldı ne yalan söyleyeyim. Baya bir süre yürüdükten sonra, boş bir iskele buldum. Buradan insanlar sal kiralayıp göle açılıyorlardı. Ben tek olduğum için bu sorumluluğu almak istemedim. İskelenin hemen arkasında minik bir standdan sıcak şarap aldım, iskeleye oturdum. Hava öyle ılınmıştı ki montumu bile çıkardım. Kaleden aldığım tuzlu bitter çikolatamı yiyip sıcak şarabımı yudumluyordum, güneş iliklerime kadar ısıtıyordu ve karşımda harika bir manzara uzanıyordu. Unutmak istemediğim anlardan biri, eşsizdi.

Keşke ben de göle açılabilsem diye düşünürken
Tam bir keyif!

Biraz daha yürüdükten sonra grupça tekne kiralanan bir yerler bakmaya başladım. Ama adaya giden tekneler benim bulunduğum uçtan değil, tam tersi taraftan kalkıyordu hep. Geri yürümeye başladım hızlıca. Hava serinliyordu, son seferi kaçırmaktan korkuyordum. Teknelerin kalktığı yere sonunda ulaşınca bir sonraki sefere yarım saat olduğunu öğrendim, hemen biletimi aldım(15 euro) ve Market By The Lake isimli markete gidip kendime bir sandviç aldım. Burası aynı zamanda kafe hizmeti de verdiğinden dışarıda rahat koltuklarından birine oturup afiyetle sandviçimi yedim. Tüm gün koşturmaktan acıkmayı unutmuştum.

Marketten aldığım sandviç

Bled Adası (Bled Island/ Blejski otok)

Teknede 15 kişiydik. Yavaş yavaş karadan uzaklaşırken manzaralar daha da güzelleşiyordu. Tırmandığım kaleyi, yürüdüğüm yolları uzaktan görmek iyi hissettiriyordu. Yarım saatlik sallantılı bir yolculuktan sonra adaya vardık, adada 20 dakikamız vardı. Ada zaten küçücük, bir tane kilisesi var. Ben içerideki kafeye girdim, polivna denen keklerden tarçınlı olandan sipariş ettim. Çalışan kadın denemem için bir tane de kestaneli ikram etti bana, bir kısmını hızlıca yedim ve tekneye geri döndüm.

Onlar desin polivna, biz diyelim mermer kek
Adaya geldiğimiz tekne

Adadan uzaklaşıp karaya yaklaşırken gün batımı başlamıştı. Gökyüzü turunculaşırken, tekneden indiğim yerde Christmas market kurulduğunu gördüm. Standlardan sıcak şarap kokuları yükseliyor, insanların mutlulukları her hallerinden anlaşılıyordu. Canlı müzik eşliğinde neşeli kalabalığın içinden geçerken hem göle yansıyan turuncu güneşe bakıyor hem de “Let it snow” diye mırıldanıyordum. Her şey kusursuzdu, çok kısa bir an içimden keşke bu gece burada kalsaydım diye geçirdim çünkü şimdi yakalamam gereken bir dönüş otobüsüm vardı…

“I was busy taking deeper breaths”

Dönüş otobüsüne binmek tamamen şansa bağlı. Ben gittiğimde durak çok kalabalıktı ve sıra kesinlikle yoktu. Dönüş biletim hazırdı, gelen ilk otobüse izdiham arasından sıyrılarak bindim neyse ki. Dönüş yolu gidişe göre daha uzun sürdü, birçok yerde durdu otobüs. Tabii ben mışıl mışıl uyuduğum için Ljubljana’ya nasıl geldiğimizi hiç anlamadım.

Bled’de geçirdiğim bir gün böyleydi. Ljubljana’ya gelirseniz bir gününüzü Bled’e ayırmanızı ya da Bled’i görmek için yolunuzu Ljubljana’ya düşürmenizi şiddetle tavsiye ediyorum!

Slovenya gezimin diğer durağı Ljubljana’dan gezi rehberi ve yeme-içme rehberi de elicetravels.com’da.

Instagram’da paylaştığım fotoğrafları #elicetravelsslovenia etiketinden görebilirsiniz.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir