Napoli 2024: Bir Eve Dönüş Hikayesi
Dünyada en sevdiğim şehir olan Napoli ile 2024 yılının Ocak ayında tekrar buluştuk. Napoli’den ayrıldığım 2022 Ağustos’tan beri geri dönme hayali kuruyordum. Ancak bunu kısa bir hafta sonu seyahatine sıkıştırmak istemiyordum. Berlin kışına ara vererek, 1 haftalık bir İtalyanca kursuna kayıt oldum. Hafta sonu ile birleştirerek; anılarımı tazelemek, özlediğim şeyleri deneyimlemek, sevdiğim her şeyi yemek ve yeni keşifler yapmak için yeniden yollara düştüm. Napoli’de geçirdiğim bir haftadan notlarım ve keşiflerim bu yazıda.
Yıllık İzin Kullanmadan Nasıl Gittim?
Almanya’da yasal olarak ‘Bildungsurlaub’ denen bir eğitim izni hakkı var çalışanların. Senede 5 gün, yaşadığınız şehrin yetkili otoritesi tarafından tanınan bir kurumda işinizle ilgili ya da ilgisiz bir eğitime katılabiliyorsunuz. Ben bu hakkımı İtalyanca kursu ile kullandım ve daha önce 2 yaz gittiğim Centro Italiano’da bir hafta süren 20 saatlik bir İtalyanca eğitimine katıldım. Böylelikle A2 seviyesini de tamamlamış oldum. Sabahtan yarım gün kursa gittim, öğleden sonraları ders çalıştım, ödevlerimi yaptım ve kalan vaktimde şehrin tadını çıkardım.
Konaklama
Piazza Cavour civarında bir Airbnb’de kaldım. Napoli’nin eski, karanlık ve tekinsiz görünen avlularından birinden girilen, zemin katta, gün ışığı görmeyen bir daireydi. Hem bir hafta kaldığım için mutfağa ihtiyacım vardı hem de okula tarihi merkezden yürüyerek gidip gelmek istiyordum, bu yüzden ev tutmak istedim. Kaldığım yer bu açılardan beklentilerimi karşıladı; ama ev çok rutubetliydi ve klima ile ısınması çok zor oldu.
Evin linki burada, Napoli’ye alışkın değilseniz pek güvende hissetmeyebilirsiniz benden söylemesi.
Kavuşma Anı
Napoli’ye gitmeden önce cuma akşamı Berlin’den Milano’ya uçup iki gece Nausicaa’da kaldım. Pazar öğleden sonra trene bindim ve yaklaşık 6 saat sonra Napoli’deydim. Gün batımı saatinde tren Campania’da ilerlerken, bir anda tüm görkemi ile Vezüv’ü gördüm. O an tüylerim diken diken oldu. Merkez istasyona alıp attığımda ise yüzüme çarpan sıcak hava, tanıdık anons sesleri, o gürültü ve kalabalık aradan geçen zamanın bu çılgın şehri hiç değiştirmediğini gösterdi bana.
Ayağımın Tozuyla: İlk Akşam
Pazar akşamı tren istasyonundan metroyla eve geçip eşyalarımı bıraktıktan sonra yakınlardaki markete gidip mutfak alışverişi yaptım. Alışverişten sonra hemen pizza yemek için sokaklara düştüm. Aklımda Via Materdei’deki Starita vardı. Buraya nedense 5 sene boyunca hiç gitmemiştim, ancak Napoli’de pizza denince akla ilk gelen yerlerdendir. Normalde rezervasyon yaptırmanız gerekir ama Ocak ayında bir pazar akşamı ben rahatça masa buldum. Starita kızarmış kapalı pizzası ile ünlü ama ben tabii ki siftahı klasik pizza ile yapmak istedim ve carpicciosa söyledim. Yanında bir kadeh kırmızı şarapla, epey stresli geçen son birkaç haftanın en mutlu anıydı.
Akşam yemeğinden sonra Via Toledo’da yürümeye başladım. İçim kıpır kıpırdı. Yol üstünde Casa Infante’den çok özlediğim gelatomu kaptım. İçimde kelebekler uçuşarak sahile ulaştım. Ve işte tüm görkemiyle, sevgilim Vezüv oradaydı. Şehrimin sokaklarında yürüyorum, rüzgar kuvvetliydi, her şeyi arkamda bırakmıştım. Deniz ve mehtap dans ediyordu karşımda. O gece huzurlu bir uyku uyudum.
1. Gün: Okula Dönüş, Gelato, Ragù ve Gün Batımı
Marketten aldığım taze peynirler ve enfes Vezüv domatesleriyle evde kahvaltı yaptıktan sonra, ince montumu (ocak sonunda olduğumuzu hatırlatmak isterim) ve sırt çantamı kapıp günün ilk kahvesini nerede içsem diye düşünerek Arnavut kaldırımlı, günün ilk ışıklarının sızmaya çalıştığı dar sokaklarda, yanımdan son sürat geçen scooterlara ve koşturan çocuklara aldırış etmeden yürüdüm. En sevdiğim espresso markası olan Kremoso ile siftah yapmak istiyordum. Şansıma, okulumun bulunduğu sokaktaki bar el değiştirmiş ve Botanical Bar ismiyle Caffe Kremoso servis ediyordu. Hızlıca kahvemi içtikten sonra biraz heyecanlı bir şekilde okula gittim.
Kısa bir seviye sınavının ardından, 4 kişilik küçük bir sınıfa yerleştirildim. Derslerim 09:20-13:10 arasıydı. Centro Italiano’ya 2015 yılında ilk gidişim, hiçbir şey anlamadığım için duyduğum kaygı, birkaç hafta içinde bir anda konuşmaya başlamam dün gibiydi… Sanırım ömrüm boyunca hiç sıkılmadan İtalyanca kursuna gidebilirim. Yeniden o sıralarda oturmak, not defterim, renkli kalemlerim, tüm hatalarıma rağmen konuşma çabam… Her şey çok güzeldi.
Öğlen yemeğimi evde ton balıklı salata ile hallettikten sonra, yeme içme keşiflerime Rione Sanita mahallesindeki Poppella ile başladım. Napoli’ye özgü sfogliatella için kesinlikle öneriyorum. Sfogliatella, içi ricotta dolgulu, çıtır çıtır kat kat bir hamur. Sıcak yendi mi lezzeti daha da artar. Via Toledo’da Pintauro‘yu da çok beğeniyorum. İlk kez denediğim Poppella’nın şehirde 2 şubesi daha var… Rione Sanita ise Napoli’nin kalbi diyebileceğimiz yerlerden. Sokak pazarları, dükkanları, esnafı ve gürültüsü ile bana memleketimi anımsatıyor. Kesinlikle gidilmeli.
Akşamüstüne doğru, Piazza Bellini üzerinden Via Toledo’ya geçtim. Yol üstünde sevdiğim ve özlediğim mağazalara girip çıktım. Napoli’de dondurma için en sevdiğim duraklardan olan çikolata üreticisi Gay Odin‘den bitter çikolata ve fıstıklı gelato aldım. Sonra yürüyerek gün batımı için lungomareye indim. O kadar güzeldi ki… Oturup bir süre hiçbir şey yapmadan izledim. Sonra Leo’yu görüntülü arayıp bu güzelliği onunla da paylaştım. Gün battıktan ve hava soğumaya başladıktan sonra akşam yemeği için Centro Storico’nun yolunu tuttum. Tandem‘de ragù yemeye gittim. Bana kalırsa, Napolitan ragù tat olarak Bologna ragù ile çok benzer. Napoli’de lazanya yerine spaghetti benzeri makarna türleri ile hazırlıyorlar sadece.
La Settimana Enigmistica’mı çözerek akşam yemeğimi yedim. Geç olmadan eve döndüm, ödevlerimi yaptım.
2. Gün: Mergellina, Aperitivo, Vomero
İkinci günüme evde sağlıklı bir kahvaltı yaparak başlamış olsam da, okul yolunda Via Duomo’da kahve içmek için durduğum bardaki sfogliatella kokularına karşı koyamadım ve evet, tatlı kahvaltı sevmeyen ben sabah 08:30’da afiyetle sfogliatella yedim. O dönem ikinci kez okumakta olduğum Elena Ferrante’nin Napoli dörtlemesinin ilk kitabı Benim Olağanüstü Akıllı Arkadaşım eşlik etti bana.
Dersten çıkınca öğle yemeği için otobüsle Mergellina’ya gittim. Burası nispeten kalabalık olmayan ve çok güzel mekanlar olan, nezih ve temiz bir mahallesi Napoli’nin. Yürüyebilirsiniz, ben o gün otobüsle gittim. Detaylı araştırmalar sonucu bulduğum Cibi Cotti “Nonna Anna”, bir esnaf lokantası. Sadece öğlen yemeği için, 12:00-15:30 saatlerinde açık. Menüsü her gün değişiyor, Facebook sayfalarında yayınlıyorlar. Civardaki iş yerlerinde çalışan müdavimleri, sabahtan arayıp istedikleri yemeği ayırtıyorlarmış. Açıldığı gibi gitmenizi öneririm, zira ben 14’e doğru gittiğimde pek yemek kalmamıştı. Risotto al radicchio ve ızgara sebze aldım. Başkalarıyla masa paylaşarak, kulağıma çalınan gürültülü Napoli aksanı eşliğinde afiyetle yedim. Mekana adını veren Nonna Anna, kasada oturuyor.
Güneşli bir Napoli öğleden sonrasında, karnım tok sırtım pek bir şekilde sahilde yürümeye başladım. V. Francesco Caracciolo üzerinde aperitivo için birçok seçenek var. Benim favorim, ikramlarının bolluğundan dolayı Chalet Casa Infante e Leopoldo. Kendisinin dondurmasını da severim bilirsiniz. Burada güneş alan bir masaya oturdum ve aslında yeni öğlen yemeği yemiş olmama rağmen Napoli kızartmalarının keyfini sürdüm, çünkü benim canım sağ olsun!
O esnada okuduğum kitapta su satırların altını çizdim:
There was something that confused and perhaps saddened me: not an inability, not even surrender, but, I would say today, a collapse. That stammer, the pallor, the purple that had suddenly swallowed his eyes: how handsome he was, so languid, and yet how much I disliked his languor.
Baktığımız şey aynı olsa da, bizim bakış açımızın değişmesi, ondan çıkardığımız anlamı ve onun hissettirdiklerini değiştirir. Bizim bakış açımızın değişmesi de ancak zamanla olur. Ben bu kitabı ilk okuduğumda, okuyup geçmiştim bu cümleyi. O gün ise, o cümle çok dokundu bana.
Aperitivodan sonra otobüsle şehrin özlediğim mahallelerinden Vomero’ya çıktım. Vomero’nun nezih sokaklarında yürüyüp mağazalara girip çıktım. Bana kalırsa şehrin en iyi kahvelerinden Bar Mexico’da bir espresso içtim. Gün batımı için Villa Floridiana‘ya gittim ancak salı günleri kapalıymış. Fantasia Gelati’den bir dondurma alıp yürüyerek Napoli’ye inmeye karar verdim. Bu esnada telefonum bozuldu ve kapandı. Yola bakamadığım için biraz uzun süren bir yürüyüş sonrası Via Chiaia’dan şehre girdim. Yorulmuştum, bir bara oturup bir kadeh şarap içtim.
3. Gün: Pescheria Azzurra, Piazza Bellini
3. günden rutinlerim oturmuştu ve bu beni çok mutlu ediyordu. Her zamanki gibi evde kahvaltımı yaptım, okul yolunda kahvemi içtim ve derse girdim. Öğle yemeği için tercihim Pescheria Azzurra oldu. Napoli Montesanto tren istasyonu yolundaki bu balıkçı, deniz mahsulü denince aklıma ilk gelen yer. Masada oturmak için biraz bekledikten sonra midyeli makarna yiyip, beyaz şarap içtim. Ardından eskiden beri çok keyifli bulduğum Piazza Bellini’deki Intra Moenia‘da oturmaya gittim. Uzunca bir süre öğrendiklerimi tekrar ettim, ödevlerimi yaptım. O hafta sonu Napoli’de kutlanacak olan Carnevale’nin tipik tatlılarından olan bir çeşit kurabiye ile sıcak çikolata içtim. Ne kadar yaşarsanız yaşayın, Napoli yeme içme kültüründe öğreneceklerin sonu gelmiyor.
Günün geri kalanını sevdiğim sokaklarda aylaklık yaparak geçirdim, bu seyahatten beklentim tam olarak buydu.
4. Gün: Posillipo
Ders çıkışı sınıf arkadaşlarımla pizza yemeye gittik. Bana kalsa Piazza Gesù’daki turistik bir pizzacıyı seçmezdim ama ortama ayak uydurdum. ‘O Munaciello’ya gittik. Keyifli bir yemeğin ardından gruptan ayrıldım, otobüsle Posillipo’ya gittim. Posillipo tepesi, uzun uzun yürümek için çok ideal değil ancak çok keyifli mekanlar var ve manzaralar süper. Napoli 102 yazımda detayları okuyabilirsiniz. Bir Kılıç ailesi klasiği olan Bilancione‘den bir dondurma kapıp, biraz yürüdüm. Dönüş için otobüs beklerken, duraktaki yazı çok hoşuma gitti: Alla fine ogni cosa avrebbe avuto un senso. Akşam üstü Via Chiaia’da yürürken rastgele gözüme kestirdiğim Puteca‘da bir kadeh kırmızı şarap içtim. La Settimana Enigmistica çözdüm.
O gün aslında Alihan’ın gelmesi gerekiyordu ancak Berlin Havaalanı’nda yılın en büyük grevi yapıldığı için neredeyse tüm uçuşlar iptal edildi… Planlar değişince ben de vakitlice eve dönerek akşam yemeği yedim ve ders çalıştım, okulun son gününe hazırdım.
5. Gün: Okula Veda, Alihan’ın Gelişi
Aylardır beklediğim, gün saydığım haftanın sonuna gelmiştim işte. Biraz hüzünlü bir şekilde son kez okul yolunda kahvemi içip derse girdim. Ben dahil 4 kişinin son günüydü, minik bir sertifika töreni yaptık sınıfta. Ders çıkışı okulun düzenlediği, Napoli’deki batıl inançlarla ilgili yürüyüş turuna Alihan’ı karşılamaya gideceğim için katılmadım.
Alihan’ı beklerken, Garibaldi’deki meşhur tarihi fırın F.lli Attanasio‘ya gittim. Burası bekleyeceğiniz sıraya kesinlikle değen bir fırın! Sıra numarası alıp 15-20 dakika bekledikten sonra bir kutu fırından yeni çıkmış sıcak sfogliatella ve Napoli usulu bademli taralli aldım.
Alihan ile Garibaldi meydanında buluştuk, tüm aksiliklere rağmen gelebildiği ve onun 30. yaş gününü en sevdiğim şehirde beraber kutlayacağımız için çok mutluydum. Yürüyerek eve giderken, Pizzeria di Michele’ye uğradık ancak o sırayı beklemek istemediğimiz için vazgeçtik. Eve eşyalarımızı bıraktık ve şehirde gezmeye başladık. Quartieri Spagnoli’den Piazza Plebiscito’ya gittik. Bol bol fotoğraf çektik. Gün batımında saatinde sahile indik, bir büfede Aperol Spritz alıp biraz oturduk.
Akşam yemeği için eski şehre doğru ilerlerken bir başka Napoli klasiği olan Gambrinus’ta ayak üstü birer kahve içtik. Alihan’in Napoli’deki ilk pizzası için yine Starita’yı seçtim. Aslında bu kez kızarmış pizza yeriz diye düşünmüştüm ama yine klasik pizza seçtik. Yemekten sonra Napoli gençliğine karışmak için Piazza Bellini’ye geçtik. Rastgele oturduğumuz bir barda Aperol içip kart oynadık. Yan masadaki Erasmus öğrencileriyle tanıştık ve epey sohbet ettik. Gecenin ilerleyen saatlerinde, hiç üşümeden eski şehrin kalabalık sokaklarında uzun uzun yürüdük. Önünden geçerken kapanmasına az kalan Sorbillo’da bir pizza bölüşmeye karar verdik, gece atıştırması(?) olarak. Binlerce adım ve bir o kadar yemenin ardından beraber ilk günümüzü bitirdik.
6. Gün: Alihan’ın 30. Yaş Günü
Alihan’ın 30. yaş gününü kutladığımız bu önemli güne, evde kahvaltı ile başladık. Ardından Rione Sanita’da yürüyüşe gittik. Alihan, benim de çok sevdiğim bu çılgın mahalleyi çok beğendi ve çocukluğumuzun geçtiği 90ların Türkiye’sine benzetti. Alihan’a günün ilk espressosunu içirdim, hafif bir başlangıç olması için lungo sipariş ettik. Palazzo Spagnolo’ya uğramadan geçmedik.
Vomero bölgesindeki Castel Sant’Elmo’ya gitmek için Montesanto’dan funikülere binecektik. Yol üstünde bir Sicilya dükkanı görünce hemen girdik ve taze cannolo yedik. Alihan’ın cannoloyu sfogliatelladan daha çok beğenmesi beni biraz üzdü… Dükkan sahipleriyle keyifli bir sohbetin ardından Montesanto’nun karmaşasını geride bırakarak kaleye çıktık.
Castel Sant’Elmo şehri panoramik izlemek için en güzel yer. Kale her gün 08:30-19:30 arası ziyaret edilebilir, bilet ofisi ise 18:30’a kadar açık. Tam bilet 5 euro. Yeni koydukları bilgilendirme yazılarıyla, şehrin farklı bölgelerine kuş bakışı bakarken şehirle ilgi hikayeler okuyabilirsiniz. Ben kaleden arkasında Capri silueti ile Posillipo’nun görünüşünü ve tabii ki Napoli’yi ortadan ikiye ayıran bir siyah çizgi gibi gözüken Via dei Tribunali – Spaccanapoli’ye bakmayı ve onu fotoğraflamayı çok seviyorum.
Kalede epey vakit geçirdikten sonra acıkmaya başladık. En sevdiğim yürüyüş rotalarından biri olan Pedamentina a San Martino boyunca inerek Montesanto’ya ulaştık. Yolda dört yapraklı yonca buldum. 🙂 Şehre yaklaşınca girdiğimiz dar, karanlık, çamaşırlar asılı, sonunda Maradona muralı gözüken tipik bir Napoli sokağında yürürken Alihan ile ne yiyeceğimizi konuşmak – 2024’te en mutlu hissettiğim anlardan biriydi.
Kızarmış deniz mahsülleri ve güzel bir makarna yemek için adresimiz yine Pescheria Azzurra oldu. Biraz sıra bekledikten sonra siparişlerimizi alıp sokakta bir apartmanın önüne oturduk ve keyifle yedik. Yoldan geçen gençlerden fotoğrafımızı çekmelerini istedik(Alihan pek güvenmese de) ve çok güzel bir hatıra kaldı. Alihan bu dayanılmaz lezzetin bağımlısı olduğu için, yol üstünde bir espresso daha içtik. Via dei Tribunali’de dolaşmaya başladık. Sokak satıcılarının tezgahlarına baktık, dükkanlara girip çıktık. Tatlısız olur mu? Gay Odin’den enfes birer gelato yedik.
Eski şehirde binlerce adımın ardından gün batımı için yeniden sahile gittik. Bu kez Castel dell’uovo’dan kale içine girdik. Transatlantico’nun barında aperitivo yapmak istiyorduk ama kışın kapalıymış. Biz de Quartieri Spagnoli’nin keşmekeşine bıraktık kendimizi. İsimsiz bir yerde oturup aperitivo keyfi yaptık ve kart oynadık.
Via Toledo’dan metroya binip akşam yemeği için rezervasyon yaptırdığım A’ Cucina ‘e Mammà Napoli‘ye gittik. Toledo metro durağını ben çok beğeniyorum, görmenizi tavsiye ederim. Restorana Alice ismi ile rezervasyon yaptırmıştım. Kendimi tanıttığımda garsonun İtalyanca ‘Harikalar diyarından mı?’ demesi çok tatlıydı. 🙂 Tüm gün yemiş olmamıza rağmen, sofrayı sevdiğimiz her şeyle donattık ve bir şişe beyaz Falanghina söyledik. Her şey enfesti, bu restoranı gönül rahatlığı ile tavsiye ediyorum. Doğum günü çocuğu için bir de sürpriz tiramisu söyledim, mum yoktu ama olsun. İyi ki doğdun canım kankim!
7. Gün: Arkeoloji Müzesi, Son Bir Pizza ve Veda
Son günümüzün sabahında yine evde kahvaltı yaptık ve check-out için hazırlandık. Ev sahibimiz, valizlerimizi evde bırakabileceğimizi söyledi; hatta anahtar da bizde kaldı. O gün, ayın ilk pazarı olduğu için tüm İtalya’da devlet müzeleri ücretsizdi. Benim 2015 yılında ziyaret ettiğim Arkeoloji Müzesi’ne gittik. Çok kalabalıktı ve biraz bunaltıcıydı. Sesli rehber aldık ama benim beklentimi karşılamadı. Alihan ile müze gezmek bir ayrıcalıktır, sayesinde epey bilgilendim. Müzenin ardından geç öğlen yemeği için favori pizzacım Lombardi 1892‘ye gittik. En sevdiğim yeri son güne sakladım. Alihan da çok beğendi.
Keyifli bir öğle yemeğinin ardından Via Toledo’ya geçtik, Carnevale başladığı için inanılmaz bir kalabalık vardı. Yürümek imkansıza yakındı. Kaç günlük yorgunluğun üstüne çok bunaltıcı geldi doğruyu söylemek gerekirse. Son alışverişleri yaparak havaalanının yolunu tuttuk. Uçaktan şehre kuş bakışı bakarken, kendime bu haftayı hediye ettiğim için minnettardım sadece.
Son Kelimeler
Tabii ki hayatta hiçbir şey sadece dışarıdan görüldüğü gibi değil. Napoli’de aylardır hayalini kurduğum bu haftayı yaşarken, iş hayatımda epey stresli bir dönemden geçiyordum. Çalıştığım şirket işten çıkarmalar yapıyordu. Ben de Aralık ayından başlayarak, işten çıkarılacak mıyım kaygısıyla aylar geçirdim. Bu seyahatten önce hem iş hayatımda hem özel hayatımda cevabını duymaktan korktuğum soruları sonunda sorarak, belirsizliklere bir nevi noktayı koyduğumu düşünüyordum ama o kaygı içimi yedi bitirdi… Almanya’da çalışmaya başladıktan sonra asla yapmadığım bir şey olarak, Napoli tatilim boyunca her gün açıp iş emaillerime baktım. Napoli’den Berlin’e geldikten sonra, işe dönmek hayatımda hiç olmadığı kadar zordu.
Napoli’den döndüğümün ertesi günü, özel hayatıma dair yaptığım telefon konuşmasının ardından kendimi toparlamam kolay olmadı. Bolca okudum, yürüdüm, düşündüm, yalnız kaldım, yardım aldım ve kabullendim. Zor zamanlarda bu bana neden oluyor değil, bu bana ne öğretiyor diye sormayı ve her duygunun geçici olduğunu unutmayın.
Inside Out’ta Joy’un saç renginin üzüntü rengi olan mavi olduğunu fark ettiniz mi? Çünkü her mutluluk, içinde hüzün barındırır. Bu biraz her mutluluğun geçici olmasının verdiği hüzündür, biraz da insan olmanın ve hayatta olmanın gerekliliği.
Bu satırları çok stresli bir kışı atlatıp arabayla güneye inerken yazıyorum. Gecelerce uykusuz kalmama sebep olan işimden istifa ettim. Gecelerce uykusuz kalmama sebep olan kişi artık sadece tanıştığım için memnun olduğum biri. Kuş ölür, siz uçuşu hatırlayın.
Yeniden Napoli’ye döneceğim günü iple çekiyorum!
Napoli’den 2022 Ağustos’unda bir devri kapatıp ayrılırken yazdığım veda mektubu burada.