Dans Dans Dans : Kültürel Kar Küreme ve Dunkin’ Donuts
Ekim ayının sonlarına doğru gittiğim Napoli‘de, bolca kahve içmeli mekan gezmeleri yapacaktım ve bana eşlik etmesi için Haruki Murakami’nin Dans Dans Dans isimli kitabını tercih ettim. Ağustos 2020 yılında Türkçe’ye çevirilerek Doğan Kitap tarafından yayınlandı.
Kitap bana göre fazlasıyla sürükleyici olmasına rağmen bir çırpıda bitirmek yerine; ara vererek, anlatılanları gözümde canlandırmaya çalışarak, üstüne düşünerek okudum. Sonuç olarak kitabın tadı damağımda kaldı ve ‘Eliçe bir kitap önersene’ diyen arkadaşlarıma tavsiye ettiklerim arasında yerini aldı. Kitap boyunca sıklıkla bahsi geçen kahramanın günlük rutinleri, kent ve mekan betimlemeleri ve kahramanın ağzından dinlediğimiz karakter analizleri beni kitaba bağlayan detaylar oldu.
‘Kültürel kar küreme’ işi yapan, Subaru ve eski plakları seven, güzel yemekler hazırlamaktan mutluluk duyan, sabahları Dunkin’ Donuts’da çörek yiyip kahve içen karakterimizin dört yıl önce konakladığı Yunus Otel’in rüyalarına girmeye başlamasıyla otele tekrar gitmesi ile gelişen olaylar zincirini okuyoruz.
Romanda altını çizdiğim cümleler bir hayli fazlaydı. Kimi satırlarda kahramanın kendisiyle ilgili hissettiklerinde kendimi bulduğum için kalemi aldım elime, kimi satırlarda dünya düzenine ve insanlara olan eleştirilerini kendime not düşmek için, kimisinde ise içtiği bir kahveyi ya da yediği bir yemeği anlatışının doğallığı için. İşte o satırlardan bazıları…
‘Ama benim altı ay boyunca daireme kapanıp kalmayı sürdürmenin nedeni yaralarım değildi. Sadece zamana ihtiyacım vardı… Yeniden tam olarak iyileşmek, kendimi düzeltmek için en basit anlamıyla net bir zaman gerekiyordu bana.’
‘Bizler gelişmiş bir toplumda yaşıyoruz. Böylesi bir toplumda tüketim en büyük erdemdir. Siyasetçiler buna, iç tüketimdeki rafineleşme diyor. Bense, anlamsız boşa harcama diyorum.’
‘Ama Tokyo’daki kafelerde bu kadar şiddetli bir yalnızlığı hiç hissetmemiştim. Oralarda kahve içip kitap okurken son derece normal vakit geçiririm. Çünkü bu, özellikle derin düşünmemin gerekmediği, günlük yaşamımın bir parçasıdır.’
‘Ben fil mezarlığına benzeyen bu gelişmiş kapitalist sistem içinde böyle kendi kendime konuşa konuşa çürüyüp gidecek miyim?’
‘Pek çok şeyi yitireceğim diye düşündüm. Yitirmeye devam edeceğim. Geride hep bir başına kalacağım. Bu şekilde, hep bir başına.’
‘Dairem feci şekilde boş göründü gözüme… Sonra yatağa uzanıp tavana baktım. Bu duruma bir ad verilebilir, diye düşündüm. Kayıp, dedim sesli olarak. Pek iyi hissettiren bir sözcük değildi.’
‘Mutfakta su kaynattım, kahve çekirdeği çektim, yavaşça, özenle kahve hazırladım. Raftan bir kupa aldım ve kahveyi ona koydum, yatağa geçip içtim. Kahvemi bitirdiğim sırada olasılık neredeyse kesinliğe dönüşmüştü.’
Dans Dans Dans, yıllar sonra bile kütüphanemden alıp altını çizdiğim satırları tekrar okuyacağım bir kitap olacak. Bana Dunkin’ Donuts’da kahve içirip, karantina günlerime eşlik ettiği için Murakami’ye teşekkür ederim. Tesadüf bu ya, 2015 yazında ilk kez Napoli’ye gittiğimde de, Sahilde Kafka’yı okuyordum.